2

Şekersiz hayat

Ek gıda maceramız başladı henüz Arya rafine şekerle tanışmadı, açıkçası şekersiz pekmez dışında ‘tatlı’ tat ile de tanışmadı.

Benim küçük bir hayalim var…  Arya’nın şekerle tanışmasını ve içli dışlı olmasını mümkün olduğunca geciktirmek istiyorum.

Bunu söylediğimde insanlardan değişik tepkiler aldım.. Bazıları ‘amaan saçmalama nasıl olsa yiyecek, nasıl olsa alışacak,boşveer’ dedi, bazılarıysa ‘şekerden kim fayda görmüş ooh iyi yapıyorsun’ dedi.

Ben de biliyorum ki belli bir yaştan sonra yeme konusunda onu yönlendiremeyeceğim ama en azından bir süre onu hazır gıdalardan (özellikle de bazı doktorların bile iyi bir şeymiş gibi önerdiği bebe bisküvilerinden), basit şekerlerden uzak tutmaya çalışacağım..

Neden mi.. Alın size bir dolu neden..         seker-300x300

Rafine edilmiş basit şekerler güzel tatları sayesinde çokça tüketilir ancak besin değeri olmadığı gibi, doygunluk hissi de vermez. Kan şekerini de hızla yükseltir sonrasında da hızlı bir düşüşe sebep olur. Rafine şeker tüketen çocukların kan şekerinde hızla yükselmeye bağlı hiperaktif davranışlar gösterdikleri, sonrasında da kan şekerinin hızla düşmesine bağlı depresif bir moda girdikleri de biliniyor.

Amerikan Pediatri Akademisi de çocukların rafine şekerden uzak durmasını öğütlüyor. Erken yaşta basit şeker tüketiminin diş çürüklerine, ileriki yaşlarda obezite ve obezite ilişkili hastalıklara, şeker hastalığı, kalp hastalıkları ve kansere kadar yol açabileceğini, ve ileride daha fazla şekerli gıda tüketme şeklinde bir davranış paterni oluşturacağını söylüyor. Meyve suyu konusunda ise 7 yaş altında günde 170 mililitre, daha büyüklerde de 350 ml’den daha fazla meyve suyu tüketiminin zararlı olduğunu vurguluyor.

Hal böyle olunca, rafine şekerin, sosyal olarak kabul edilebilecek en alt sınırda tüketilmesi (doğum günü ya da özel günlerde) taraftarıyım. Aslında, keşke yeterince karalı ve iradeli olabilsem de, ben de çıkarabilsem hayatımdan bu zararlıları..

Arya’nın ‘anne o çikolatayı istiyoruuumm’ diye tutturacağı günler de gelecek belki evet, ama bari o zamana kadar, en azından ipler benim elimdeyken (acaba ??) mümkün olduğunca uzak tutmak istiyorum kızımı..

 

4

Kilo mevzusu..

9 ay gebelik ve ardından doğum sonrası ‘aman sütüm azalması’ adı altında geçen 7 ayla beraber toplam 16 aydır kilo konusunda ‘saldım çayıra’ şeklinde bir yaşam tarzım var.

Normal hayatımda da hiç bir zaman zayıf bir insan olmadım, aslında genelde balık eti kıvamında takıldım.. Ama bu dönemde balık etlilikten, obezite mertebesine doğru emin adımlarla ilerlemeye başladım.

Derken işe başlamam ve beraber çalıştığım insanlardan (özellikle de bir hocamdan) aldığım geri bildirimler ‘hoop artık bi dur ya’ dememe neden oldu.

9 ay gebelik ve ardından doğum sonrası ‘aman sütüm azalması’ adı altında geçen 7 ayla beraber toplam 16 aydır kilo konusunda ‘saldım çayıra’ şeklinde bir yaşam tarzım var.

Normal hayatımda da hiç bir zaman zayıf bir insan olmadım, aslında genelde balık eti kıvamında takıldım.. Ama bu dönemde balık etlilikten, obezite mertebesine doğru emin adımlarla ilerlemeye başladım.

Derken işe başlamam ve beraber çalıştığım insanlardan (özellikle de bir hocamdan) aldığım geri bildirimler ‘hoop artık bi dur ya’ dememe neden oldu.

Buraya kilomu ve boyumu açık açık yazmaya şimdilik cesaretim yok ama şuan BMI’m 25-30 arasında, yani fazla kilolu kategorisinde 😦 Bu sebeple, evlendiğim kilo olan 52’ye tekrar geri dönemeyeceğimin farkında olsam da en azından 50’lileri tekrar görmek ve oralarda sabitlenmek adına yediklerime dikkat etmeye başlamaya karar verdim. Önceden (düğün öncesi) bir Dukan diyeti maceram var, sonuçta kilo vermiş olsam da lipid değerlerimde yükselmeye neden olduğu için Dukan diyetine olumsuz bakıyorum. Hayalim, karbonhidrat özellikle ekmek ve kızartma tüketimimi azaltıp sebze ve protein ağırlıklı beslenmek. Tabi bu kadar zaman her istediğini yedikten sonra hiç kolay olmayacak. İtiraf edeyim bu satırları yazarken bile gözümün önünden tiramisular geçiyor 🙂

İşim zor yani ama bu sefer biraz kararlıyım, güzel görünmekten öte boğum boğum olmuş göbeğim sağlığımı olumsuz etkiliyor..

Umarım şartlar ve sağlık durumum da buna müsaade eder..

2

Evimiz küçük bir tırtıl için güvenli mi?

Arya’nın hareketlenmeye başlaması (gerçi şu anda emeklemekten çok sırtüstü geri geri ilerleme hareketi yapıyor 🙂 ) bizi hem mutlu etti hem de ev kazalarından çok korkan bir insan olarak beni paniğe sürükledi.

Dünyayı keşfetmeye çalışan ve bu uğurda kendine zarar vermeyi bile göze alan küçük tırtılımız için evimiz ne kadar güvenli acaba diye düşündüğümde sonuç beni çok korkuttu.

Amerikan Pediatri Akademisi, biz çocuk hekimlerini ev kazalarını önlemek için göreve çağırıyor. Çünkü ne yazık ki dünyada her yıl birçok çocuk kaza ve zehirlenmeler gibi önlenebilir nedenlerle hayatını kaybediyor 😦 Bu sebeple hem kendi kızım için hem de mesleki açıdan ev kazalarını önlemek için yapmamız gerekenleri araştırdım biraz..

Öncelikle ilaçlar, kesici delici ve yanıcı aletleri ortadan kaldırmalıyız.1_100

Ağır (üzerine düşerse çocuğu yaralayabilecek) veya kırılgan eşyaları kaldırmalıyız. Sivri köşeli mobilyaları koruyucular ile güvenli hale getirmeliyiz. Hadi ona para vermek istemiyorsak bezle sarmalıyız.

Kendimize ne kadar güvensek bile (!!!) kucağımızda ya da yanımızda çocuk varken sıcak bir şey içememeliyiz.

Hangi çocuğun hangi yaşta hangi pencereyi açabileceği net olarak kestirilemeyeceği için tüm pencerelerimize kilit taktırmalı, balkon ve parmaklıkların çocukların geçebileceği kadar geniş olmamasına dikkat etmeliyiz. Dış kapının kilitli olduğundan ve çocuğun onu açamayacağından emin olmalıyız, aynı zamanda tüm odalar için çocuğun kendisini kilitleyemeyeceğinden emin olmalıyız.

Koridorlarda takılıp düşmeye yol açabilecek şeyler bulundurmamalıyız.

Karyolasından dışarı tırmanabiliyorsa kenarlık taktırmalıyız. Çok sık gördüğüm için çok korktuğum şeylerden biri de tehlikeli kimyasallar içeren temizlik maddelerinin içilmesi..

Çamaşır suyu, deterjan, yağ çözücü gibi maddeleri kilitli dolaplarda saklamalıyız.

Fırını ve ocak düğmeleri için koruyucu kullanmalıyız, ütü yaparken dikkatli olmalıyız.. 201005033031_kazapg6ev-kazalarindan-korunma-yollari_646x340

Elektrik prizlerine kapak taktırmalıyız.IMG_0234

Ev içinde küvet ve kovalarda su bekletilmemeli , çok yakın zamana bu konuyla ilgili çok acı şeyler gördük ne yazık ki..

1994’te ABD’de Tüketici Ürün Emniyet Komisyonu (Consumer Product Safety Commission) tarafından hazırlanan rapor, yürüteçlerin çok fazla sayıda yaralanmaya yol açtığını göstermiştir. Yürüteçler bebeklerin kendi gelişimsel seviyelerinden daha fazla hareketli olmasını sağladığı ayrıca bebeğin motor gelişimine önemli bir katkısı olmadığı da bilinmektedir. Bu sebeple yürüteç kullanımı tercih edilmemeli..

İzleyenlerinden aklından çıkmayan kardeşini çamaşır makinasına atma sahnesini göz önüne getirerek kardeşi olan çocuklar için ekstra önlemler almalıyız.

Ev kazaları ile ilgili olmasa da, sağlığı açısından çocuklar mikrodalga fırınlardan uzak tutmalı, mümkün olduğunca çevrelerinde kablosuz internet kullanmamalıyız.0120434_0_jpeg

Bu liste daha uzayıp gidiyor.

Bu listedeki her şeyi uygulamak çook çok zor tabi ki..

Çocuklara zarar verecek her şeyi düşünmek ve onları her şeyden korumak da mümkün değil.

En azından elimizden gelenleri yapmak lazım diye düşünüyorum, sonrasında da Allah onları korusun sakınsın inşallah…

1

Ebeveyn olmanın getirdikleri ve götürdükleri

Arya kızım aramıza katıldığından bugüne 205 gün geçmiş..

Nasıl geçtiğini anlamadığım, her anını dolu dolu yaşadığımı sansam da, geçmesine kıyamadığım, bir yandan da çabucak geçsin istediğim bir zaman bu..

Beni daha farklı bir insan yapan, daha yorgun daha endişeli ama daha umutlu yapan bir zaman..

Evet çok şey değişti hayatımda..

İnsanlar ebeveyn olunca artık çocuklarının hatıralarını oluşturmak için yaşarmış. Belki doğrusu bu değil ama böyle oluyor biraz galiba..

Artık doğal olarak Yiğit’le baş başa daha az zaman geçirir olduk. Daha az, daha öz, daha çok Arya konuşur olduk.. Başlarda alışmaya zorlansak da, daha kısa sürede kavga etmeyi, daha çabuk barışmayı, her konuda birbirimizi suçlayıp ardından hemen sarılmayı,affettirmeyi öğrendik.

Sadece başkasının doğurduğuna değil, kendi doğurduğuna da aşık olunabileceğini anladık.

Çocuk yetiştirmenin dünyanın en zor şeyi olduğunu, mükemmel çocuk yetiştirmeye çalışmanın saçmalığını, çocukların zaten kendi huylarıyla doğduğunu, onların davranışlarını değiştiremeyip sadece yol gösterebileceğimizi öğrendik.

İnsanın çocuğunu iyi de olsa kötü de olsa, sağlıklı da olsa sağlıksız da olsa, heteroseksüel de olsa homoseksüel de olsa, suçlu da olsa katil de olsa, karşılık alsa da almasa da sevebileceğini kavradık.

Dünyanın en sabırsız insanı olan ben, sabır ile tanıştım. Önceden endişesini, takıntılarını, üzüntülerini garipsediğim, güldüğüm anneleri daha iyi anlar oldum. Bir yandan da ilgisiz, sevgisiz annelerden tam anlamıyla iğrenir oldum. En çok da kendi annemi anlar, dinler oldum..

Daha yorgun, daha bakımsız, daha uykusuz bir insan oldum.

Heveslerim, amaçlarım, hayallerim, hırslarım küçüldü. Dualarım, umutlarım, korkularım büyüdü.

İyi bir anne miyim acaba, iyi bir anne olabilecek miyim acaba diye çok sorgular oldum.

Hamileyken düşündüğüm,planladığım bir çok şeyin saçma olduğunu anladım..

Her şeye rağmen getirdikleriyle de götürdükleriyle de hiç bir şeye değişilmezdi ama bu 205 gün..